Vertigo hastalığı nedir? Vertigo Neden olur? Vertigo hastalığı nasıl tedavi edilebilir?
Vertigo, kişilerin tamamen dururken ve otururken, yatarken bile hareket etme veya eğilme, yana kayma hissi yaşadıkları bir rahatsızlıktır. Sizde etrafınızdaki nesnelerin, insanları döndüğünü hissediyorsanız vertigo olmuş olabilirsiniz. Vertigo belirtileri genel olarak baş dönmesi, bitkinlik, halsizlik olarak gözlemlenmektedir. Vertigo’nun birkaç sebebi olabilir bunlar; iç kulak iltihabı, vestibüler nörit, migren, baş travması gibi. Vertigo tek başına bir hastalık değil çeşitli hastalıkların belirtisidir. Kişilerin normal hayatını alt üst ederek yaşam kalitesini oldukça aşağılara çekmektedir.
Vertigo Neden ve Sebepleri ?
Vertigo genelde iç kulak sebepli meydana gelmektedir. İç kulak rahatsızlığına sebep olan hastalıkların belirtisi olmaktadır. Vertigo ciddiye alınarak nedenlerinin araştırılması gerekmektedir. En çok görülen nedenler Menirer, BPPV, Vestibüler nörit veya labirentit. Meniere hastalığı, sıvı birikimi ile kulaktaki basıncın değişmesi sonucu olduğu düşünülen bir iç kulak rahatsızlığıdır. Kulakta çınlama, zil sesi ve duyma kaybını yanında zaman zaman vertigo ataklarına yani baş dönmesine sebep olabilir. BPPV ( Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo ), minik kalsiyum partikülleri ( canalitler ) iç kulak kanallarına yığıldığında ortaya çıkar. İç kulak beynimize yerçekimine göre kafa ve vücut hareketleri hakkında sinyaller gönderir. Vestibüler nörit veya labirentit, çoğunlukla enfeksiyona bağlı bir iç kulak problemidir. Enfeksiyona bağlı olarak iç kulakta vücudun dengesini sağlamak için önemli olan sinirlerin etrafındaki iltihaplanma vertigo sebebi olur. Vertigo bilinç kaybı, göz kararması gibi rahatsızlıklara sebep olmaz. Bilinç kaybı ve göz kararması varsa nörolojik ve başka sebepler olabilir. Vertigo çok fazla korkulacak ve tedavisi zor bir rahatsızlık değildir.
Vertigo belirtileri nelerdir?
Vertigo belirtileri en çok kişinin dengesini kaybetmesi, mide bulantısı, puslu görme, halsizlik, kulak ağrısı ve düz yürüme yada ayakta durma sorunlarıdır. Vertigo’nun asıl sebebine göre tedavi yöntemleri belirlenir.
Vertigo nasıl geçer, tedavisi nedir?
Vertigo nasıl geçer, nasıl tedavi edilir sorusunu sizler için cevaplayalım. Alanında uzman hekimler genelde Vertigo’nun baş pozisyon manevraları, denge tedavisi ve psikoterapi tedavileri ile iyileşme sağlanacağını söylemekteler.
Baş Pozisyonu Manevraları Tedavisi
Kanalitin yeniden konumlandırılması olarak adlandırılan yada diğer adıyla Epley Manevrası genellikle, iyi huylu paroksismal pozisyonel vertigoların başınızın dönmemesini beklemekten daha hızlı bir şekilde iyileşmesine yardımcı olur. Tedavi doktorunuz, odyolog ve fizyoterapist tarafından yapılabilir. Başınızın pozisyonunu kontrol etmeyi içeren bir tedavi yöntemidir. Çoğunlukla bir yada iki seans tedaviden sonra iyileşme gözlenebilir. Bu tedaviye başlamadan evvel, boyun ve sırt durumu, müstakil retina veya kan damarı problemleri olup olmadığının tedavi öncesi soruşturulup ondan sonra tedaviye başlanmalıdır.
Denge sistemini harekete daha az duyarlı hale getirmek için yapılacak özel egzersiz hareketlerini yapabilirsiniz. Bu fizik tedavi tekniğine Vestibüler Rehabilitasyon da denmektedir. Vestibüler nörit rahatsızlığı gibi iç kulak ile alakası durumlarında baş dönmesinin giderilmesi için kullanılan yöntemdir.
Psikoterapi
Psikoterapi baş dönmesinin Anksiyete Bozukluklarına bağlı olduğu durumlarda uygulanan ve baş dönmesinin iyileşmesi için kişilere yardımcı olabilir.
Ağız ve diş sağlığı insanlar tarafından yüz yıllardır önem taşımaktadır, insan hangi yaşta olursa olsun büyük bir titizlikle ağız ve diş sağlığına dikkat etmelidir. Ağız ve diş sağlığı sorunları sağlık yada estetik açıdan insanların hayatını ciddi bir şekilde etkileyebilmektedir. Ağız ve diş sağlığı sorunları genel olarak tüm vücudumuzu etkileyebilmektedir. Bu sebeple ağız ve diş sağlığı sorunları ihmal edilmemeli ve tam donanımlı bir diş hekimine muayene olmalıyız.
Diş fırçası kullanım ömrü ve değiştirme süresi
Sürekli kullanılan (haftada 7 gün boyunca günde 2 kere) bir diş fırçası yakkaşık ömrünü 3 ayda tamamlamaktadır. Ortalama 200 kullanımdan sonra diş fırçalarımızı yenisi ile değiştirme ihtiyacı oluşur; çünkü diş fırçalarımızın kılları yıpranır. Kıvrılmış veya kırılmış kıllar dişlerinizi düzgün şekilde temizleyemez. Bir süre sonra fırçalarımızın aralarında diş macunu, bakteri, gıda parçacıkları birikir.
Dişlerimizi fırçalama süremiz ne kadar olmalı ?
Her bir diş fırçalama süresi için tavsiye edilen ortalama süre iki dakikadır. Ülkemizde ortalama diş fırçalama süresinin 45 saniye olduğu tahmin edilmektedir ve bu yeterli bir süre değildir. 2 dakika gibi süreden kısa süren fırçalama işleminde , diş macunundaki florürün diş minesine ulaşması için yeterli süreyi tanımıyor. Fırçalama süresi daraldıkça ağız hijyeni tam olarak sağlanamamaktadır. Çoğu zaman dişlerimizin ön tarafı fırçalanır beyazladığı görülür kenarları veya ağzın arkası ihmal edilir. Bu durumu ortadan kaldırmak için kendimize bir zamanlayıcı ve elektrikli diş fırçası temin edebiliriz. Zamanlayıcıya alternatif olarak telefonumuzun kronometresini kullanın. Dişlerinizi iki dakika fırçalayabilmek için gereken azami gayreti göstermelisiniz.
Ağız suyu kullanmak ve faydaları
Dişlerimizi fırçaladıktan sonra ağzımızı su ile çalkaladığımızda diş macununun içerdiği florürürün etkisinin azaldığı uzmanlar tarafından söylenmektedir. Dişimizi fırçaladıktan sonra macunu tükürüp çıkarabiliriz, bazılarımız ağzımızı macundan tamamen arındırmak isteyecektir işte o zaman su yerine florür içeren bir ağız suyu yada gargara kullanabiliriz. Ayrıca susuzluğunuz var ise diş fırçalama işlemine başlamadan önce su içebilirsiniz diş fırçaladıktan sonra bir yarım saat beklemek tavsiye edilmektedir.
Diş ipi kullanımı ve faydaları
Bir çok kişi henüz günlük diş ipi kullanmayı diş fırçalamak gibi alışkanlık haline getirememiştir, ama hemen başlamak ağız ve diş sağlığı açısından oldukça önemlidir. Diş fırçalarının ulaşamadığı dişler arasındaki artıkları temizlemek için günde en az bir kez diş ipi kullanmak gerekir. Fırçalama ve diş ipi ile temizlenmeyen dişler bakteriler için çok uygun bir ortam oluşturur. Gün sonunda mutlaka diş ipi kullanmayı ihmal etmeyin.
Dişlerimizi gün de iki kez fırçaladığımız için sürekli aynı yöntem ve hareketleri yapıyoruz, hep aynı alanları fırçalıyoruz. Daha iyi bir temizleme için farklı bir alandan başlayarak ve farklı düzensiz bir desen izleyerek diş fırçalama rutinimizi değiştirmeliyiz. Elektrikli bir diş fırçasını kullanmanın avantajı ise, daha az çaba sarf ederek ağzınızda ulaşılması zor yerlere ulaşmanın daha kolay olduğudur.
Diş Fırçalarken Hangi Yöntem ile Fırçalamalıyız ?
Dişlerimizi fırçalarken dairesel hareketler uygulanmalıdır, dişlerimizin aralarının temizlenmesinde daha nazik ve etkilidir. Diş fırçası hem dişler hem de diş etleri ile temas etmelidir. Geniş yan yana hareketler, dişlerinizle diş etleri arasındaki yumuşak doku astarına zarar verebilir. Fırçanızı ön ve alt dişlerin arkasında dikey olarak eğin ve fırçanın sadece ön yarısını kullanarak yumuşak hareketler yapın. Diş fırçamız daima 45 derecelik bir açı ile dişlerimize temas etmeli ve kısa dairesel hareketler yapmalıdır. En etkili temizleme açısı 45 derecelik açıdır. Diş fırçasını bu açı ile kullanmak diş eti çizgisinin altında ve üstünde en iyi temizliği sağlamamıza yardım eder. Dişler ve diş etleri arasını temizlemek için kılların orta satırını kullanmalıyız. Diş eti çizgisini doğru şekilde temizlemek, renk kaybını ve daha da önemlisi boşlukları ve diş eti hastalıklarını önler.
Dil Temizliği ve Yapılması Gerekenler…
Dişlerinizi fırçaladıktan sonra ağız kokusunu önlemek için dilimizi de mutlaka temizlemeliyiz. Dil temizleyicisi dilimizin üzerinde kalan bakterileri dilimizden sıyırır. Dişlerinizi fırçaladıktan sonra dilinizi temizlemek için fırçanızın kıllarını da diş fırçalar gibi dilimizi fırçalayarak kullanabilirsiniz. Dişlerinizi her fırçaladığınızda dili temizlemek önemlidir.
Diş fırçasının sertliği nasıl olmalıdır?
Halk arasında bilinen büyük yanlışlardan biriside Sert Diş Fırçalarının dişlerimizi daha iyi temizleyeği inancıdır. Bu inanış doğru değildir sert diş fırçalarının kılları diş etlerimize zarar verebilir. Diş fırçalamak için ihtiyacımız olan fırça özelliği yumuşak kıllı olan fırçalardır. Amacımız sadece dişlerimizin arasında kalan yiyecek artıklarını çıkartmak ekstra bir sertliğe ihtiyacımız yok.
Natamisin Nedir Zararları Nelerdir ? Natamisin maddesinin insan sağlığı açısından zararları nelerdir?
Sosyal medyada ünlü bir peynir markasının ürünlerinden natamisin maddesi çıktı iddiası gündeme geldi. İnsanlar natamisin maddesinin ne olduğunu, faydalarını ve zararlarını merak etmekteler. Günümüzde çoğumuz gıda ve yiyecek ihtiyaçlarımızın büyük bir kısmını hazır, koruyuculu ve işlenmiş gıdalardan karşılamakta ve bu gıdaların içeriğinde insan sağlığına zararlı maddelerin kullanılması, hatta kullanılıyor dedikodusu bile kişileri rahatsız etmekte ve daha bilinçli, araştırmacı bir tüketici olmaya yönlendiriyor. İnsanlar internette natamisin nedir, nasıl bir maddedir, insan sağlığına zararları, varsa yararları nelerdir? Sizler için detayları yazıyoruz.
Natamisin Nedir Zararları nedir? T.C. Gıda ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının verdiği bilgiye göre; süt ve süt ürünlerinde ( süt, beyaz peynir, yoğurt, kaşar ) küf gelişimi ve maya gelişiminin önlenmesi için kullanılan E-235 kodlu koruyucu bir gıda katkı maddesidir Bazı ülkelerde sosis, sucuk, meyve suyu yapımında da kullanılmaktadır.. Natamisin ayrıca antibiyotiği raf ömrünün uzatılması için kullanılmaktadır. İnsan vücuduna günlük alım miktarı ( 0.3 mg / kg vücut ağırlığıdır ) Örnek olarak 70 kilo olan bir kişi için ( 0,3 / 70 = 0,0042 mg dır. ) Fazla miktarda vücuda alındığında toksik madde etkisi olmamasına rağmen insan sağlına zararları etkileri olabilmektedir.
Türk Gıda Kodeksi Renklendiriciler Ve Tatlandırıcılar Dışındaki Gıda Katkı Maddeleri Tebliği’ne göre ( Ek 3 Bölüm C ) natamisin ; sert, yarı sert ve yarı yumuşak peynirlerin ve kurutulmuş, kürlenmiş sosislerin yüzey uygulamalarında 1 dm2 lik yüzeyde en çok 1 mg bulunabilir ancak 5 mm’lik derinlikte bulunmayacak şekilde kullanılabilir.
Natamisin özellikle peynirlerde küf ve maya üremesini engellemek amacı ile kullanılır. Bu sebeple depolama sürecinde ve rafta kalma süresi boyunca üründe küf ve maya gelişimi engellemek amacıyla kullanılır, dolaylı olarak ürünün raf ömrünü uzatmış ve mikotoksin oluşum riskini engellenmeye yardımcı olur. Natamisin Nedir Zararları
Natamisin ham maddesi genelde toprakta bulunan Streptomyces natalensisden maddesinin fermente edilmesi ile üretilmektedir. Gıdaların üzerindeki natamisin kullanımı genellikle sprey olarak yüzeye ince bir tabaka halinde uygulanması veya süt ürünlerinin salamura suyuna katılması şeklindedir. Amerika Birleşik Devletlerinde et ürünlerinde kullanımı şuan onaylanmış değildir, süt ürünlerinde ise Amerika’da da yaygın olarak kullanılmaktadır.
Natamisin maddesi hücre zarında steroller ile, özellikle ergosterol ile birleşerek, hücrenin geçirgenlik mekanizmasını tahrip ederek hücrelere zarar verebilmektedir. Böyle bir durumda hücrede katyon sızıntısı olmakta ve hücre içindeki pH da hızlı bir düşüş gerçekleşmekte.
Bromür Nedir diye çok merak edilmektedir. Faydalı mıdır yoksa zararlı mı ? bromür hakkında bilmek istediğiniz herşey yazımızda.
Yaşadığımız dönemde un, un kepeği, çavdar ve ekmekte katkı maddesi olarak Bromür kullanılmaktadır. Ekmeğin daha iyi kabarması için kullanılan Bromür sağlık açısından çok ciddi riskler barındırmaktadır. Şimdi Bromür hakkında detaylı bilgi vermeye çalışacağız.
Kimyasal formülü ‘’ Br ‘’ olan bu madde un, un kepeği, çavdar ve ekmekte %10 oranında kullanılıyor ve vücutta ağır metal etkisi yapmaktadır. Ekmekte nem tutma ve kabarma amacı ile kullanılır. ABD, İngiltere gibi bir çok ülkede kullanımı yasaktır. İngiltere’de 1990 yılından itibaren yasaklanmıştır. Ancak maalesef ülkemizde henüz yasaklanmamıştır.
Bromür Nedir Sorusunu Detaylı İnceleyelim
1857 senesinde Charles Locock tarafından merkezi sinir sistemine depresif etkisinin olduğu keşfedilen bromürler özellikle sara hastalığında kullanıldı. Ancak günümüzde bromürler yerlerini çok daha etkili ilaçlara bıraktı. Bromür’ün vücutta rahatlama etkisi ortaya çıkardığı biliniyor.
Bromür, kimyasal olarak brom elementinin bir bileşiğidir. Brom elementi, periyodik tablonun 17. grubunda yer alan bir halojen elementidir. Bromür ise bromun negatif yüklü iyon halidir.
Bromürler genellikle tuzlar şeklinde bulunurlar ve çeşitli bileşiklerde yer alabilirler. En yaygın bromür türleri arasında sodyum bromür (NaBr), potasyum bromür (KBr), ve amonyum bromür (NH4Br) bulunmaktadır.
Bromür Zararları Nelerdir ?
Kısırlığa sebep olabilmektedir.
Zeka geriliğine sebep olabilmektedir.
Bağırsak ve sindirim sistemi düzenini bozmaktadır.
Kansere sebebiyet verme olasılığı yüksektir.
Midenin doğal yapısına zarar verir, mukoza zarına zarar verir.
Sinir hücrelerine zarar verebilmektedir.
Özet olarak insan sağlığı açısından ciddi zararları, etkileri vardır.
Prof. Dr. Canan Karatay katıldığı bir programda ” Fırıncılar sürekli bana kızıyor. O zaman onlarda doğal ekmek yapsınlar. Ekmeğe zehir katmasınlar. Tohumlar GDO’lu. Durum böyle olunca ekmek nasıl sağlıklı olabiliyor? Bu durumda ekmeği her zaman kötüleyeceğim. Fırıncılar bana kızmasın. Ekmekteki katkı maddelerini kaldırsınlar, doğal GDO’suz buğday kullansınlar ki bende bir şey söylemeyeceğim” demiştir.
Ekmek doğal olmadıkça tüketmemek en doğru tercih olacaktır, sağlıklı, mutlu bir yaşam ve yaşlılık için GDO’lu ekmek tüketmemek gerekmektedir.
Bromür Formülü Nedir?
Bromür formülü yada kimyasal sembolü ” KBr ” olarak gösterilmektedir. Peryodik cetvelde VII A grubunda bulunur. Leş kokulu anlamında olan brom ilk defa Fransız kimyacısı Antoine Balard tarafından elde edildi.
Doğada bulunuşu: Brom tabiatta serbest halde yoktur. Elektron ilgisinden dolayı her zaman bileşik halinde bulunmaktadır. Tuz halindeki bileşiklerinin çoğu suda çözünür ve bu nedenle deniz suyunda derişik (konsantre) halde bulunmaktadır.
Bromürlerin bazı kullanım alanları şunlardır:
Fotografik filmlerin ve kağıtların geliştirilmesinde kullanılır.
Bazı ilaçların ve kimyasal maddelerin üretiminde kullanılır.
Tarım ve hayvancılıkta böcek ilaçları olarak kullanılabilir.
Bromürlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Yüksek konsantrasyonlarda solunum sistemi ve cilt tahrişine yol açabilirler. Bu nedenle kullanımı ve depolanması belirli kurallar ve yönetmelikler çerçevesinde kontrol edilir.
Migren hastalığı genelde kişinin günlük yaşamanı olumsuz etkileyen, aktivitelerini kısıtlayan baş ağrısı tipidir. Genellikle boyun çevresi, ense, şakak, kaş, alın ve göz çevresinde başlar ve ağrının çeşitine göre kişinin harekeliliğine göre şiddeti artabilir. Miğren ağrısı genelde ışığa ve sese hassasiyet, bulantı, kusma gibi durumlar söz konusu olabilir. Hastaların karanlık bir oda da uyku veya kusma hissi migren atağını hafifletmeye veya sonlanmasına destek olur.
Migren Hastalığı Nedir ?
Birçok kişide migren ağrısı “ aurasız migren ” olarak görülür. Aurasız migren ağrısına eşlik eden diğer durumlar; ışık, ses, bulantı, kusma, ve kokuya karşı hassasiyettir. Auralı migren hastaları ise baş ağrısı atakları başlamadan evvel 5 dk ile 60 dk arasında “ aura ” atakları olabilir. Aura atakları geçici olarak meydana gelen nörolojik bir bozukluktur. Geçici olarak meydana gelen nörolojik bozuklukta hastalar görsel ve duyusal ( kelimele bulamama, uyuşukluk, karıncalanma ) olarak etkilenir. Bunların arasında en çok yaşanan görsel auradır. Görsel aurada hastalar atak öncesi flaş patlamaları gibi veya görme sorunları karşılaşabilir.
Migren ataklarını önlemede ilaç tedavileri yardımcı olabilir. Hayat tarzında yapacağınız küçük değişiklikler, doğru ilaç tedavisi ile sonuç alınabilmektedir.
Migren Belirtileri Nelerdir ?
Migren ağrıları genellikle 20 ve 30 yaş arasında başlayabilir, ancak çocukluk ya da ergenlik döneminde de yaşanabilir.
Nöroloji uzmanıyla ne zaman görüşmelisiniz?
Hastalar bir nöroloji uzmanına gitmeden baş ağrısını ağrı kesicilerle kendileri kontrol etmeye çalıştıkları için, migren rahatsızlığı yeteri kadar bilinmemekte ve tedavisi yapılamamaktadır. Eğer düzenli olarak migren ağrıları ve belirtileri yaşıyorsanız bunları not almanın yararı vardır. Baş ağrıları, atakları ve şiddetinin arttığını gözlemliyorsanız mutlaka en kısa zamanda nöroloji uzmanına görünmelisiniz.
Aşağıdaki belirtilerden herhangi birini yaşıyorsanız en kısa zamanda bir doktora görünmelisiniz;
Ani ve şiddetli baş ağrısı
Ateş, kafa karışıklığı, ense sertliği ve çıtırdama, çift görme, uyuşukluk gibi
Özellikle bir kafa travmasından sonra oluşan baş ağrısında şiddetlenme
50 ve üzeri yaşlarda yeni başlayan baş ağrısı,
Migrenin Neden ve Sebepleri Nelerdir ?
Migrenin sebebi tam olarak bilinmemekle beraber genetik ve çevresel etkenlerinde sebep olduğu bilinmektedir. Migren atakları esnasında serotonin de dahil olduğu bazı beyin kimyasallarında yaşanan dengesizliklerin sebep olduğu tahmin edilmektedir.
Migren atakları esnasında meninks denilen beyin zarlarında ağrıyı ortaya çıkaran bazı kimyasallar salgılanır ve migren ataklarının ortaya çıkamasına sebep olur. Kalsitonin gen – ilişkili peptid ( CGRP ), migren ataklarında rol oynayan önemli kimyasal ileticilerdendir.
Migren tetikleyicileri nelerdir ?
Migren ataklarını tetikleyebilen bir çok sebep vardır:
Kadınlar da yaşanan hormon değişiklikleri sebebiyle migren ataklarının ortaya çıkması kolaylaşır. Östrojen hormonu dalgalanmaları birçok kadının baş ağrılarına sebep olabilir. Migren öyküsü olan kadınlar, östrojen hormon seviyelerinde bir azalma yaşandığında adet öncesi veya devamında migren atakları olabilmekte. Gebelik veya menopoz dönemi migren gelişimine sebep olabileceği gibi, mevcut migren atak seyrini değiştirebilir.
Doğum kontrol hapları, hormon yerine koyma tedavisi ilaçları da migrenin seyrini kötüleştirebilir.
Bazı gıdalar eski kaşar, tuzlu yada işlenmiş yiyecekler migreni tetikleyebilir. Birçok yiyecekte bulunan aspartam, koruyucu, monosodyum glutamatın, migren ataklarını başlatabilir.
Yemek düzeninin değişmesi yada öğün atlamak, açlık ya da aşırı yemek yemekte migren ataklarını başlatabilir.
Alkollü içkiler özellikle şarap ve yüksek kafeinli (cola, hazır kahve gibi ) içecekler migreni tetikleyebilir.
Streste migren ağrılarının önemli bir sebebidir. Evde ve işte yaşanan gerginlikler, sorunlar ve stres sık migren ataklarına sebep olabilir.
Yüksek ses, parlak ışık, güneş çarpması migren atağını başlatabilir. Bazı ağır kokular örneğin; parfüm, kimyasal kokular, tiner, sigara dumanı gibi bazı kokular migreni tetikleyebilir.
Uykusuzluk, fazla uyuma, uyku kalitesinin düşük olması gibi durumlar migreni tetikleyebilir.
Bazı sebepler kişilerde migren ortaya çıkma riskini arttırabilir:
Eğer ailede migrenli üyeler varsa, kişilerde migren olma ihtimalini artırır.
Migren, her yaşta ortaya çıkabilir. Ergenlikte hormonal değişiklikler migrenin ortaya çıkmasında etkilidir. Genel olarak migren atakları 20-30 yaş aralığında başlar. Sonraki yıllarda yavaş yavaş migrende azalma olabilir.
Morbid Obezite Nedir? Obezitenin Sebep Olduğu Sağlık Problemleri Nelerdir?
Morbid Obezite Nedir? Obezitenin Sebep Olduğu Sağlık Problemleri Nelerdir? sorusunun cevabını sizler için cevaplayacağız. Düzensiz beslenme, fiziksel aktivitelerin yetersiz yapılması, şehir hayatı, bilgisayar başında sürekli oturarak çalışmadan ortaya çıkan obezite hem fiziki olarak kötü bir görüntü hem de vücudun sistemlerini olumsuz etkiliyor, birçok hastalığa davetiye çıkardığı uzmanlar tarafından açıklanıyor.
Çağımızın en ciddi sağlık sorunlarından olan obezite insan sağlığını tehdit ediyor. Yeryüzünden 1.8 milyar kişi fazla kilolu, 650 milyon kişi de obezite sorunu olduğu bildiriliyor. Türkiye’de de 16 milyon kişinin obezite hastası olduğu tahmin ediliyor.
Morbid Obezite Nedir?
Morbid obezite, meydana çıkardığı tehlikelere bağlı şekilde insanın ömrünü kısaltan ve sonu ölüme giden obezite türüne verilen isimdir. Toplumun genelinde görülen bu rahatsızlık, aşırı ve hastalıklı şişmanlık manasına taşımaktadır. Bu derece aşırı şişman hastaların, nadiren başarılı olan yaşam stili ve diyet değişikliğiyle zayıflayamaması durumunda, zayıflama ameliyat başka bir seçenek olarak hastanın önüne sunulmaktadır. Bu hastaların ilaç, diyet ve egzersiz ile zayıflama ihtimali yalnızca yüzde 2’dir. Bu da, söz konusu hastaların ameliyat haricinde kilo vermek için başka ihtimallerinin kalmadığını gösterir.
Morbid Obezite Sebepleri Nelerdir?
Morbid obezitenin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak böyle bir duruma sebep olabilecek pek çok etken bulunur. Obez kişilerin vücudunun depoladığı enerji doyum noktası diğer insanlara göre çok daha yüksektir, bu obezitenin başlıca sebeplerindendir. Bu doyum noktasının değişikliğe uğramasının sebebi, az enerji harcayan yavaş bir metabolizma, aşırı kalori alımı ya da her ikisinin aynı anda meydana çıkmasıdır. Birde obezitenin genetik bir hastalık olduğunu iddia eden bilimsel veriler de vardır.
İştah düzeni ve enerji metabolizmasında düzensiz bir bozukluğa neden olacak biçimde genetik, psikolojik, çevresel, sosyal ve kültürel etkenlerin birleşmesi ile morbid obeziteyi ortaya çıkarabilir. Morbid obezite yalnızca kişinin kendi kontrolünü kaybetmesi gibi kolay bir sebepten dolayı ortaya çıkmamaktadır.
Düzensiz beslenme, fiziksel aktivitelerin yetersiz yapılması, şehir hayatı, bilgisayar başında sürekli oturarak çalışmadan ortaya çıkan obezite hem fiziki olarak kötü bir görüntü hem de vücudun sistemlerini olumsuz etkiliyor, birçok hastalığa davetiye çıkardığı açıklayan uzmanlar, obezitenin yol açtığı 11 sağlık sorununu şöyle anlatıyor;
Tip 2 diyabet ( Obezitenin Sebep Olduğu Sağlık Problemleri )
Fazla kilolar, sık acıkma, açken sinirli olma, yemeklerden 1-2 saat sonra uyku gelmesinin altında insülin direnci yada Tip 2 Diyabet olabilir. Araştırmalar Vücut Kitle İndeksinin 30 olduğu kişiler %31,50 oranında insülin yükselmesi, bozuk glukoz toleransı ve yüksek açlık kan şekeri olabiliyor. Bu sebeple hemen Aile Hekiminize yada doktorunuza başvurarak gerekli tahlilleri yaptırmayı ihmal etmeyin.
Uyku Apnesi
Yorgun uyanmak, gündüz çok fazla uykulu olsa, halsizlik gibi belirtileriniz mi var? Horlama, Uykudan boğularak uyanma veya çarpıntılı mı uyanıyor musunuz? Eşiniz uyurken nefes alamadığınızı mı söylüyor? Dikkat eksikliği, unutkanlıkta varsa artık polisomnografi yani uyku testi yaptırmanız gerekli. Çünkü obezite hastalarının %10-20’sinde uzun dönemde kalp damar hastalıklarına ve maalesef kalp krizine yol açabilen uyku apnesi görülüyor.
Hipertansiyon
Obezite hastalarında trigliserid, total kolesterol ve kötü huylu kolesterol LDL düzeyleri yükselirken, iyi huylu kolesterol HDL düzeyi düşmektedir. Bunun sonucunda kan basıncı yükseliyor, yapılan çalışmalarda, vücut kitle indeksi 25’ten yüksek olan insanlarda hipertansiyon oluşma riskinin 5 kat arttığı gözlemlenmiştir. Alınan her 10 kilo koroner arter hastalığı riskini %12 oranında arttırıyor. Koroner arter riskinin vücut kitle indeksi 30 olan kadınlarda yüzde 38, erkeklerde yüzde 42 oranında arttığı uzmanlar tarafından belirtilmiş. En çok gözlenen hipertansiyon belirtileri arasında yorgunluk, bitkinlik, bacaklarda şişlik, burun kanaması ve kulaklarda çınlama gibi belirtiler yer alır.
Kanser
Obezitenin yol açtığı en önemli sağlık sorunu çağımızın belası kanser! Vücut kitle indeksinde meydana gelen her 5 birimlik artış kanser riskini %10 oranında arttırıyor. Vücut kitle indeksindeki artışın sebep olduğu yemek borusu, mide ve kolon kanserinde artış görülüyor. Kadınlarda endometrial ( rahim ağzı ) kanseri, safra kesesi ve böbrek kanseri ile obezite arasında ciddi ilişki olduğu uzmanlar tarafından bildirilmektedir.
İnfertilite ( Kısırlık )
Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler korunmamasına rağmen 12 ay içerisinde hamileliğe ulaşamıyorsa infertilite habercisi olabiliyor. Çocuk sahibi olabilmek için kilo verilmesi gerekiyor, çünkü vücut kitle indeksi 29 dan fazla olan kadınlarda, her bir birimlik artış hamile kalma yüzdesini 5 puan oranında azaltıyor. Uzmanlar normal kilolu olan kadınlarla vücut kitle indeksi 35 olan kadınlarda hamilelik ihtimali %26, indeksi 40 olanlarda da %43 oranında daha zayıf olduğunu bildirmekteler.
Safra kesesi taşı ( Morbid Obezite Nedir )
Uzmanlar safra kesesi taşı görülme oranının normal kilolu kişiler ve obezite hastalarına bakıldığında obezite hastalarında son derece daha yüksek görüldüğünü söylüyor. Obezite hastalarında safra kesesi taşı oluşma riski normal kiloda olan kişilere göre 4 ve 6 kat arasında artıyor. Çünkü fazla kilolar kolesterol sentezini arttırmaktadır. Safra kesesi taşına bağlı olarak pankreatit, yani pankreas iltihabı görülme oranı da artıyor.
Karaciğer yağlanması
Karaciğer yağlanması hastalığı dünyadaki kronik karaciğer hastalığının en yaygın şeklidir, basit yağlanma ile başlıyor ve tedavi edilmediği taktirde siroz, karaciğer kanseri ve karaciğer yetmezliğine yol açabilmektedir. Karaciğer yağlanması varsa hemen kilo vermek gerekmektedir. Uzmanlar obezite hastalarında yağlı karaciğer hastalığı riskinin 3,5 kat daha fazla olduğunu bildirmektedir. Obezitede görülen insülin direnci, kan yağlarında bozukluk yani dislipidemi, iltihab artışı, zaman içinde yağlı karaciğer hastalığının en ağır seviyeye getirmektedir. Yüksek tansiyon kalp yetersizliği, kalp krizi, aort anevrizması, inme, böbrek yetmezliği ve görme bozukluğu dahil olmak üzere pek çok önemli sağlık sorununun oluşumunu tetikleyebilir.
Reflü
Midenin öz suyu boğazınıza kadar gelip acı acı yakıyorsa, göğsüste yanma, ağrı ve karında gaz ve şişkinlik oluyor ise ara sıra da ağrı yapıyorsa bunların altında reflü olabilir. Uzmanlar obez hastalarında reflü olsa sıklığını % 40 ve 50 gibi çok yüksek oranlarda görüldüğünü söylemekte. Reflü kilo verdiğinizde tamamen iyileşmese de etkisini azaltmaktadır.
Toplar damarda pıhtı
Obezite hastalığı kronik toplar damar ( venöz ) yetmezliği ve toplar damarda pıhtılaşma ve tıkanıklık (venöz trombembolizm) rahatsızlıkları için çok ciddi risktir. Fazla kilolar toplar damarlardan kanın geri dönüşünü (venöz reflüyü) bozuyor. Kasık bölgesindeki lenf nodlara bası nedeniyle lenf yollarındaki akış bozuluyor. Uzmanlar bu durumunda bacaklarda lenf birikimi ile iltihaplanma yaptığına işaret ederek: “Bacak derisinde sertlik, kalınlık, kuruluk, kızarıklık oluştuysa fazla kilolarla alakalı olarak lenfödem geliştiğine ihtimal veriyor. Kilo artışı devam ettiğinde pıhtılaşma sistemi bozuyor ve sonuç olarak derin ven trombozu yani toplardamarda pıhtı oluşması meydana geliyor.
Cilt Hastalıkları ( Morbid Obezite Nedir )
Obezitenin sebep olduğu başka önemli problem ise cilt hastalıklarıdır. Ciltteki nemi korumak ve yabancı maddelerin cilde girmesini engelleme görevi olan cilt duvarının çok önemli görevleri vardır. Obezite yağ bezleri ve yağ oluşumunu olumsuz etkilediği için cildin bariyer görevini bozuyor. Ter bezleri, cildin lenfatik ve kollajen yapısı da olumsuz etki etmektedir. Uzmanlar vücut kitle indeksi 30 ve üzeri olan kişilerde deri kalınlaşması, kabarma, kıllanma, çatlak, lenfödem, selülit, ter bezi iltihabı, sedef vb. cilt rahatsızlıklarının daha çok görüldüğünü söylüyor. Bunlar ayrıca mikro ve makro dolaşım bozukluğuna sebep olmasıyla yaraların geç iyileşmesine sebep oluyor. Obezitenin Sebep Olduğu Sağlık Problemleri
Depresyon ( Morbid Obezite Nedir )
Obezite hastalarında depresif haller, uyku bozuklukları, yorgunluk, değersizlik hissi, karamsarlık ve intihara meğil daha fazla görülüyor. Ulusal Sağlık ve Beslenme Değerlendirme Çalışması verilerine göre; depresif erişkinlerin %43’ü obezite rahatsızlığı olan kişilerden oluşmakta.
Astım
Fazla kilogram, solunum özellikleri hem mekanik hem de metabolik olarak erkiler. Karın bölgesinde yağ birilimi diyafram kasının hareketlerini ve akciğer genişlemesini sınırlayabilir, göğüs duvarının esnekliğini azaltabilir ve akciğerlerdeki hava yollarını daraltabilir. Obezitenin neden olduğu enflamasyon ise akciğer özelliklerinı önleyebilir. Astım ve uyku apnesi sendromu obezite ile alakalı iki yaygın kronik akciğer hastalığıdır. 333 bin deneğin katılımıyla gerçekleştirmiş olan bir meta analizde obezitenin hem erkeklerde hem de kadınlarda astım oluşma riskini %50 oranında arttırdığı gözlenmiştir.